
İSTANBUL, TÜRKİYE – ABD Ticaret Bakanı Penny Pritzker bugün yapılan AmCham Turkey/ABFT (Amerikan Şirketler Derneği) 10. Yıldönümü kutlamasında konuşma yaptı. Ticaret Bakanı Pritzker konuşmasında Türkiye ve ABD arasındaki ikili ticarette ve yatırım olanaklarında artışa gereken ihtiyacı ele aldı. Pritzker İstanbul’a, Başkan Obama’nın İhracat Konseyi üyesi olarak görev yapan Amerika’nın en önemli CEO’larından oluşan bir delege ile geldi.
Hazırlanan Konuşma Metni
Serra Hanım ve Amerikan Şirketler Derneği’ne bu akşam delegemize ev sahipliği yaptıkları için teşekkür etmek istiyorum. Bu etkinlik son derece önemli bir işlev görmektedir. Firmalar ile İstanbul’dan ve Türkiye’nin çeşitli yerlerinden potansiyel ortakları bir araya getirmektedir. Tam anlamıyla, ülkelerimiz arasında köprü kurulmasına yardım etmektedir.
Sizler bu ülkedeki şirketler için kıymetli kılavuzlar, bilgi ve irfan kaynağısınız; Amerikan Şirketler Derneği’ni ve sayısı 100’ü geçen üye şirketlerini10 yılı geride bırakmış olmalarından dolayı kutlamak istiyorum. Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye yıllar boyunca, ilişkilerimizin temelini oluşturan güçlü stratejik ve diplomatik bağlarını ayakta tutmuştur. Şüphesiz, bu bağlar bugün de önemini korumaktadır.
Liderlerimiz, ticari ve ekonomik ilişkimizi de aynı seviyeye ulaştırma gayesini paylaşmaktadır. AŞD, son 10 yıldır bu çabanın tam merkezinde olmuştur ve olmaya devam etmelidir.
Hatta, AŞD üyesi olan önemli Amerikan şirketleri yakın dönemde Türkiye’de uzun vadeli taahhütlerde bulunmuşlardır:
• Intel İstanbul’da bir Ar-Ge merkezi açmış, sanayi sektörü, üniversiteler ve kamu kuruluşları ile eğitim teknolojisi konusunda işbirliği yaparak ülkede teknolojik gelişmelere yeni bir yaklaşım getirmiştir.
• Ford, Mayıs ayında Türkiye’de üçüncü fabrikasını kuracağını ilan etmiş, şirketin buradaki üretim kapasitesini 415,000 araca çıkarmıştır.
• Son olarak, General Electric geçen yıl sonbaharda Türk lokomotif üretimine ve rüzgar türbinleri ile yeni elektrik jeneratörleri üretecek enerji projelerine 515 milyon dolar yatırım yapacağını açıklamıştır.
Bu değerli Amerikan şirketleri yerel düzeyde istihdam yaratma, yerel ekonomiye yenilik getirme ve yerel müşteriler için ürün imal etmenin yanı sıra, yerel markette neler yapmanın mümkün olduğunu da göstermektedir. 27 yılını özel sektörde geçirmiş biri olarak şunu söyleyebilirim ki, bu firmalar şartların elverişli olmadığını düşünselerdi, bu taahhütlerde bulunmazlardı; piyasa pek çok olanağa gebe, ayrıca ülkeye dair uzun vadeli beklentiler de olumlu. Başka bir deyişle Türkiye yükselmekte olan bir piyasa ve Amerikan şirketleri burada yatırım yapmak ve kalıcı ortaklıklar kurmak istemektedir.
Neyse ki iş dünyası bu yolda yalnız değil. İki tarafın hükümeti de aynı şeyi, yani daha derin bağlar kurmayı istiyor. 2009 yılında, dönemin Başbakanı Erdoğan ile Başkan Obama, (bizim kısaca ETSİÇ dediğimiz) Ekonomik ve Ticari Stratejik İşbirliği Çerçevesi’nin kuruluşunu ilan ettiklerinde ikili ekonomik bağlarımızın kuvvetlendirilmesi hususunda karşılıklı taahhütlerini de beyan etmişlerdir. ETSİÇ ABD tarafının eşbaşkanlığını yapmaktan gurur duyuyorum ve ekonomik bağlarımızı güçlendirmek için Başbakan Yardımcısı Babacan ve Ekonomi Bakanı Zeybekçi ile çalışmaya kararlıyım.
Türkiye, ilk ETSİÇ toplantısından beri Ticaret Bakanlığı’ndan Amerikalı CEO’lardan oluşan bir delege ile İstanbul’u ziyaret etmesini talep etmektedir. Ben de, Bakan olarak Türkiye’ye ilk ziyaretimi Ticaret Bakanlığı’nda Uluslararası Ticaret Yönetimi’nden sorumlu yeni Müsteşar Stefan Selig’in yanı sıra Başkan’ın İhracat Konseyi Üyeleri’nin eşliğinde yapıyor olmaktan gurur duyuyorum. Bu akşam bizimle olan tüm BİK üyelerini tanıtmak istiyorum:
• Xerox Corporation Genel Müdürü ve CEO’su ve BİK Başkan Yardımcısı Ursula Burns;
• UPS CEO’su David Abney;
• Vermeer Corporation Genel Müdürü ve CEO’su Mary Andringa;
• Carpenter & Company Genel Müdürü ve CEO’su Dick Friedman;
• Lockheed Martin Yönetim Kurulu Başkanı, Genel Müdürü ve CEO’su Marillyn Hewson;
• Marriott International Genel Müdürü ve CEO’su Arne Sorenson;
• Archer Daniels Midland Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Patricia Woertz; ve
• 32 Advisors CEO’su Robert Wolf
Bu CEO’ların her biri tıpkı benim gibi ülkelerimiz arasındaki ticari bağları ve yatırım ilişkilerini güçlendirmeye kararlıdır.
Şüphesiz, son yıllarda ilerleme belirtileriyle de karşılaştık:
• 2011 ile 2013 yılları arasında, ikili ticaret rekor seviyelere ulaşmış, neredeyse yılda 20 milyar doları bulmuştur;
• Türkiye 2013 yılında, toplamda 6,7 milyar dolarlık ihracatla Birleşik Devletler’e yapılan ihracatta tarihinin en yüksek rakamlarına ulaşmıştır; ayrıca
• Giderek daha dengeli bir ticaret ilişkisine yönelmekteyiz.
Bu ortak ilerlemenin kaydedilmesinde rol oynayan birçok topluluk var, fakat Ticaret Bakanlığı’nın bu konuda başı çektiğini belirtmekten mutluluk duyuyorum.
• Küresel Piyasalar ekibimiz 100 milyon dolar değerinde ihracat yapılmasına olanak sağlayarak Amerikan firmalarına, onların Türk ortaklarına ve Türk tüketicilere katkıda bulunmuştur.
• Geçtiğimiz üç yıl içerisinde Küresel Piyasalar ekibi ayrıca Türkiye’ye havacılık ve savunma, yenilenebilir enerji ve tıbbi teknoloji alanlarına odaklanan üç ticaret heyeti göndermiştir.
Bu adımlar birer başlangıç niteliğindedir – hatta önem de taşımaktadır – ancak bu ilişkinin ekonomik boyutunu da geliştirmek konusunda ciddi isek, birbirimize karşı dürüst davranmalı ve olmamız gereken noktaya ulaşamadığımızı belirtebilmeliyiz. Türkiye’nin büyük ve dinamik bir ulus oluşu, Türkiye’nin artık G20 üyesi olması ve yeni bir Türk girişimci sınıfının yükselişe geçmiş olması ikili ticaretimizin önemli ölçüde geliştirilmesini mümkün kılmaktadır.
Amerikan şirketlerinin burada büyük fırsatlar görebildiği açıktır, fakat hala Türk piyasasına ulaşmakta sıkıntı çekmektedirler. Amerikan şirketleri sıklıkla Ticaret Bakanlığı’na gelerek piyasaya girerken karşılaşılan çeşitli engeller ile ilgili endişelerini paylaşmaktadır. Bu akşam şu anda Amerikan şirketlerine zorluk yaşatmakta olup değişme vakti gelmiş üç alana değinmek istiyorum. Bunlar:
• Devlet alımlarında daha fazla şeffaflık;
• Sanayi işbirliği modeli; ve
• İyi İmalat Uygulamaları sertifikasının alınmasında yaşanan zorluklar.
ETSİÇ ve diğer ikili mekanizmalar aracılığı ile bu engelleri ele almaya çalışıyoruz, ama bu akşam açıkça iletmek istediğim mesaj, yaratmayı amaçladığımız koşulların sadece Amerikan şirketlerine menfaat sağlamakla sınırlı kalmayacağıdır. Türkiye kapılarını daha fazla ticarete, daha yoğun rekabete ve daha fazla şeffaflığa açtıkça, Türk şirketleri ve Türk milleti de bununla gelen faydalardan yararlanabilecektir. Ayrıca, bu yolu seçmek Türkiye’nin batı ile doğu arasındaki köprü ve milletler arasında bir ticaret merkezi olarak konumunu da güçlendirecektir.
İlk olarak devlet alımlarında daha fazla şeffaflığa duyulan ihtiyaçtan bahsetmek istiyorum. Önümüzdeki yıllarda havacılık ve ulaşım alanında pek çok kalkınma ve altyapı projesi kamu ihalesine açılacaktır. Yabancı şirketler de bu ihalelere teklif vermek istemektedir – ayrıca pek çoğu masaya birikimlerini da getirecektir – ancak bu şirketlerin sürece dahil olabilmek için bile bir dizi külfetli ve adaletsiz zorunluluğu yerine getirmeleri gerekmektedir. Bunun doğurduğu olumsuz sonuç ise bu ülkeye yatırım yapıp istihdam yaratmak isteyen kalifiye ve ciddi şirketlerin ihalelere katılmaması, hata piyasaya yatırılmıştır. Bu sorun, ikili görüşmelerimizde daha önce de masaya getirilmiştir. Türk hükümeti hemen harekete geçerek ayrımcılığa karşı, adil rekabeti ve devlet alımlarında şeffaflığı gözeten prensipler benimsemelidir.
Değinmek istediğin ikinci konu ise sanayi işbirliği modelidir. Türkiye son zamanlarda sağlık, tıbbi araçlar ve ticari havacılık sektörlerinde sanayi işbirliği modelini zorunlu kılmıştır. Şirketleri yerel üretim yapmaya zorlayan bu politika, Amerikan ve diğer yabancı şirketlerin piyasaya erişim çabalarına engel teşkil etmektedir. Yerel piyasada istihdam yaratmanın önemini ve yabancı şirketlerin uzun vadeli yatırımlar yapmasını sağlama isteğini anlayabiliyorum. Fakat bu yaklaşım meşakkatli olmanın yanı sıra, dolaysız dış yatırım çekme amacına da ters düşmektedir. Türk hükümetini bu uygulamayı kaldırmaya ya da ciddi değişiklikler yapmaya davet ediyoryuz.
Üçüncü olarak, şirketlerimiz yıllardır İyi İmalat Uygulamaları sertifikası alma konusunda engellerle karşılaşmaktadır. Türkiye’deki Amerikan şirketlerine ait ilaç imalat merkezlerinin bu sertifikayı alabilmesi ve ürünlerini satışa çıkarabilmek için Türk yetkliler tarafından denetlenmesi gerekmektedir
Ancak sertifikayı veren kurum olan Türk Sağlık Bakanlığı bu denetlemeleri vakit kaybetmeden tamamlayamamaktadır. Bu nedenle Türkiye’ye yatırım yapmış olan şirketler çoğu zaman beklemede ve Türk tüketicilerine sınırlı erişime sahip durumda kalmaktadır. Mayıs ayında yapılan ETSİÇ toplantısında Başbakan Yardımcısı bu süreci basitleştirmeye ve hızlandırmaya söz vermiştir. Uzun zamandır bu alanda bir ilerleme kaydedilmesini beklemekteyiz.
Bugün liderlerimizin ticari ilişkimizi kuvvetlendireceğimizi ilan etmesinin üzerinden 5 yıl geçmiştir. Açık konuşmak gerekirse, artık gaza basma zamanı gelmiştir.
Eğer ikili ticaret ve yatırımı geliştirmeye kararlıysak, bu sorunları ve piyasa ile ilgili diğer engelleri ele almamız gerekmektedir. Ayrıca, bu sorunlar – Amerikan şirketlerinin yanı sıra – Türkiye’nin “2023’e kadar 10” hedefini gerçekleştirebilmesi için de hayati önem taşımaktadır. Ülkelerimiz arasında daha kuvvetli bir ekonomik işbirliği için gerekli temel halihazırda bulunmaktadır – fakat anı yakalamamız gerekmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başkan Obama’nın ortak vizyonunu hayata geçirebilmek için gereken politik iradeyi göstermek zorundayız.
Bu akşam bizimle olan Başkan’ın İhracak Konseyi üyelerinin bu uğraşa katkıda bulanabileceklerini biliyorum. Bu yetenekli ve kararlı liderler, ülkemizin ticaret elçileri olarak görev yapmak üzere – Amerika’nın en iyi şirketlerinden bazılarını yönettikleri –işlerinden zaman ayırdılar. Bunun için onlara minnet duyuyorum.
Ülkelerimizdeki iş adamlarının yardımları ve görüşleri olmadan bu potansiyeli gerçekleştirmemiz mümkün değil. Neyse ki, – BİK’ten ABD-Türk İş Konseyi’ne, AŞD’den diğerlerine – iki taraftan da iş dünyası liderleri çözüm sürecinin bir parçası olmak istiyor. Bizim de onlara ihtiyacımız var.
Truman Doktrini’nden Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başkan Obama’nın taahhütüne kadar, Birleşik Devletler ve Türkiye karşılıklı menfaat ve karşılıklı saygıya dayanan dostluk ve ortaklıklarını yıllar boyunca korumayı başarmıştır.
Bugün, sürekli stratejik işbirliğinin yanı sıra, güçlü ticaret bağlantılarımız aracılığı ile de bağlarımızı kuvvetlendirme fırsatına sahibiz. Bu fırsatı değerlendirmek ortak sorumluluğumuzdur. Bu ilişkiyi nasıl geliştireceğimize, ekonomik bağlarımızı nasıl kuvvetlendireceğimize ve hem Birleşik Devletler’deki, hem Türkiye’deki iş kapılarının – karşılıklı olarak – açık kalmasını nasıl sağlayacağımıza karar vermek, Amerikalılar ve Türkler olarak, kamu düzeyinde ve ticarette, Başkan’ın Özel İhracat Konseyi’nin veya Amerikan Şirketler Derneği üyeleri olarak bizlerin elindedir.
Çok teşekkür ederim.