Büyükelçi John Bass’in Sabah Gazetesi Ankara Temsilcisi Okan Müderrisoğlu ve Daily Sabah Muhabiri Ali Ünal ile gerçekleştirdiği röportaj

Okan Müderrisoğlu: Eylül 2014’te NATO Cardiff Zirvesi’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başkan Obama arasında gerçekleşen görüşmenin başbaşa bölümünde Fethullah Gülen’in iadesi de gündeme gelmişti. Erdoğan, Gülen için “örgüt lideri” vurgusu yapmış ve “Türkiye için milli güvenlik sorunudur” demişti. Başkan Obama ise “Sizin milli güvenlik sorunu olarak tanımladığınız konuyu biz de ciddiye alırız ama somut bilgi ve belge gerekir” karşılığını vermişti. Şimdi Türkiye’de Gülen’le ilgili yargı süreci başladı ve mahkemeden yakalama kararı çıktı. Pensilvanya’daki Gülen’in iadesi veya sınır dışı sürecine ABD yönetiminin bakış açısı nedir? “Paralel Devlet Yapılanması” ifadesi sizin ne anlam ifade ediyor? Nasıl somutlaştırıyorsunuz?

Gülen’in, CIA ile ilişkili olduğu kanaati de Türkiye’de bir kesimde hakim kanaat. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bir de kendisi şu anda Amerikan vatandaşı mı?

Büyükelçi John Bass: Sorulara geçmeden önce beni görmeye ve sohbet etmeye geldiğiniz için teşekkür ediyorum. Türkiye’de gazetecilerle doğrudan etkileşimde bulunma fırsatının bizim için önemli olduğunu düşünüyorum. Mesleğinize ve zanaatinize büyük saygı duyuyorum ve sizler için de üst düzey yetkililerle ve büyükelçilerle doğrudan konuşmanın ne kadar önemli olduğunu biliyorum. O nedenle, bugün bu fırsata sahip olduğumuz için mutluyum.

Öncelikle, yeni bir yıla başlarken ülkelerimiz arasındaki ilişkilere dair birkaç izlenimimi paylaşmama lütfen izin verin, sonrasında sorularınızı yanıtlamaktan mutluluk duyacağım.

Burada geçirdiğim 3 ayın ardından ve geleceğe ilişkin perspektifim ışığında; ABD ve Türkiye arasında güçlü, derin ve sağlam stratejik ortaklık bulunduğuna inanıyorum ve inanıyoruz.

İster devletler, ister bireyler, ister bir ailenin üyeleri arasındaki ilişkiler olsun, her ilişki için geçerli olan nokta şudur ki; hiç kimse birbiriyle yüzde yüz aynı fikirde olamaz. Bizim ilişkimizde de bakışımızın biraz farklı olduğu kimi alanlar mevcut, ve bu yıl, söz konusu farklılıkları azaltmak ya da en azından neden bu farklılıklara sahip olduğumuzu daha iyi anlamak için bu konular üzerinde çalışmaya devam edeceğiz.

Ancak, küçük anlaşmazlıklar ya da farklılıklarımızın olabileceği konular üzerinden çalışmaya devam ederken bile, hem ülkelerimizin hem de pek çok müttefiğimizin ve ortağımızın yararına olacak şekilde çok yakın işbirliği yapmayı sürdürdüğümüz pek çok alan bulunuyor. Türk hükümetinin Afganistan’daki eğitim misyonuna destek olmak üzere Türk birliklerini gönderme kararı, Türkiye’nin hem ABD ile hem de diğer NATO müttefikleri ile sahip olduğu ortak bir önceliğe nasıl önemli bir katkıda bulunduğuna dair en son örneklerden.

Aynı zamanda, bu yıl ortaklığımızı ve ilişkimizi, özellikle ticaret ve yatırım ile eğitim ve bilimde işbirliği alanlarında daha da güçlendirmek ve derinleştirmek için büyük fırsatlarımız olduğunu düşünüyorum ki, bunlar, Türkiye’nin, ekonomisini ileriye taşıma, küresel olarak daha entegre hale gelme, yabancı sermayeye açılma, ticaretini artırma ve faaliyetlerini burada yürütme arzusundaki yabancı şirketler için olumlu bir çevre oluşturma hususlarında yapacağı seçimlerin önceliğine bağlı olarak şekillenecek.

Bu nedenle, önümüzdeki yıla baktığımda, üzerinde halihazırda çalıştığımız son derece önemli konular, zorluklar ve fırsatlara ilişkin faaliyetlerimizi sürdürürken, ilişkimizi daha da büyük ölçüde geliştirecek ve derinleştirecek önemli fırsatlar görüyorum.

Sayın Gülen hakkındaki sorularınıza gelince, öncelikle vatandaşlığa ilişkin sorunuzu ele alalım. Bildiğim kadarıyla, kendisinin ABD vatandaşı olduğunu sanmıyorum, ancak sizin için bunu teyit etmek istiyorum.

Gülen hakkındaki yasal sürece ilişkin olarak şunu söyleyebilirim; kendileriyle uygun yasal düzenlemelere sahip olduğumuz yabancı devletlerden gelen tüm iade taleplerini büyük bir ciddiyetle ele alıyoruz ve bize sunulan vakanın ve söz konusu yabancı devletin hangi temele dayanarak iade talebinde bulunduğunun  ABD yasalarıyla nasıl eşleştiğini ve ABD yasalarının ihlaline ilişkin bir husus görüp görmediğimizi belirlemek için bu talepleri son derece dikkatli şekilde değerlendiriyoruz. Eskiden beri süregelen politikamız gereği, bireysel iade vakaları ya da bireylere ilişkin farazi iade vakaları hakkında yorumda bulunmuyoruz. Bu nedenle, korkarım size yürütülüyor olma ihtimali bulunan muhtemel ya da mevcut bir süreç hakkında daha fazla detay veremeyeceğim.

İkinci sorunuza gelince, Türk toplumunun ve siyasetinin gözlemcileri olan bizler için şu son derece açık ki, Türk devletini yıkma amacıyla tasarlandığı iddia edilen faaliyetlere ilişkin olarak, kimileri devletin içinden kimileriyse dışından bir dizi isme yönelik son derece ciddi iddialar ve suçlamalar var. Söz konusu iddia ve suçlamaların, şu anda Türk emniyeti ve yargısı tarafından yürütülen sürecin bir parçası olduğu da aşikar. Bu sürece büyük saygı duyuyoruz ve hem bu saygımızdan ötürü, hem de konunun Türkiye’ye ait bir süreç olduğunu, Türk vatandaşlarını içerdiğini ve Türk yargı sistemini ilgilendirdiğini düşündüğümüzden, söz konusu iddialar hakkında bireysel yorumda bulunmamın uygun olmayacağını düşünüyorum. Sadece şunu söyleyebilirim; sürecin adil ve şeffaf şekilde ilerlemesinin önemli olduğuna, bu sayede sürecin sonuçlarının Türk halkında iyi, dürüst ve etkili bir yargı süreci yaşandığına dair güven duygusu yaratacağına, ve sonuca güvenmelerinin yanı sıra, insanların yargıya ve adli sisteme güvenlerinin de pekişeceğine inanıyoruz.

Üçüncü sorunuza gelince, soru neydi?

Okan Müderrisoğlu:  Gülen’in, CIA ile ilişkili olduğu kanaati de Türkiye’de bir kesimde hakim kanaat. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Sizce bu bir komplo teorisi mi?

Büyükelçi John Bass: Bence komplo terorisi gibi görünüyor. Kanaatimce, geçmişe dönüp Osmanlı İmparatorluğu’nun son günlerini yaşadığı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin tesis edildiği döneme, o dönemin şartlarına ve bazı yabancı devletlerin o tarihlerde sergiledikleri tavır ve faaliyetlere bakacak olursak,  bu toplumda hala bazı insanların, Türkiye’de gerçekleşen ve özellikle toplumsal kesimler arasında ihtilaf yaratabilecek olaylara ilişkin cevapları hemen ülke dışında aramalarının anlaşılabilir olduğunu düşünüyorum. Ancak ben sahip olduğum bakış açısıyla konuya, 62 yıla ulaşan ve son derece zorlayıcı konularda çok yakın çalışmayı içeren derin ve güçlü bir ortaklık olarak bakıyorum. Ve açıkçası, (basında) gördüğüm ya da bana aktarılan bazı şeyleri şaşkınlıkla karşılıyorum.  Mesleğinize büyük saygı duymakla birlikte, haber veya yorumlar paylaşan her gazetenin ya da websitesinin okuyucularının da okudukları kimi şeylere şüpheci yaklaşmaları gerektiğini düşünüyorum.

Okan Müderrisoğlu: Bu bölüm için çok teşekkür ediyoruz. 1915 Olayları’nın 100. Yıldönümü… ABD yönetimi Ermeni iddialarına rağmen, “Büyük Felaket” tanımını tercih ediyor. Bu tutumda bir değişiklik söz konusu mu?

Büyükelçi John Bass: Son olarak geçen yılki Ermenileri Anma Günü’nde söz konusu dönemde yaşanan korkunç olaylara ve bu korkunç katliam, trajedi ve zulümlerin meydana geldiği koşullara ilişkin görüşümüzü son derece açık ifade ettiğimizi düşünüyorum. Öte yandan, hem o zaman belirttiğimiz gibi hem de benim ABD Senatosu önünde ifade ettiğim gibi, söz konusu olayları çevreleyen gerçeklerin tam ve dürüst bir incelemesinin ve kabulünün gerçekleştirilmesinin, Türkiye ve Ermenistan’ın uzun vadede yararına olacağına, iki toplum ve devlet arasında uzun vadeli bir ilişki kurulmasına katkı sağlayacağına ve bunun iki toplumun yanı sıra bizim de yararımıza olacağına inanıyoruz.

Bu yıl, çok önemli olduğuna inandığımız söz konusu amaca doğru ilerlemek için, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen yıl başbakanlığı döneminde yaptığı son derece önemli ve bence tarihi nitelikteki açıklamasının üzerine katkıda bulunacak şekilde, bu konuda ek tartışmaların, yansımaların ve eylemlerin gerçekleşmesini umuyoruz; bir başka deyişle, diyaloğun sürdürülmesi ve 1915 olaylarının tekrar gözden geçirilmesinin, dönemin gerçeklerinin ve koşullarının tam ve dürüst şekilde kabulüyle sonuçlanmasını ümit ediyoruz.

Okan Müderrisoğlu:  Çözüm Süreci’nde son aşamaya geçildi. ABD yönetimi süreci nasıl izliyor? Süreci kolaylaştırıcı herhangi bir katkısı veya rolü söz konusu mu?

Büyükelçi John Bass: Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, biz bu konuya Türkiye’ye ait ulusal bir süreç olduğu temel anlayışıyla yaklaşıyoruz. Sürece büyük destek veriyor, 30 yılı aşkın zamandır hem Türkiye hem de Türkiye halkı için korkunç sonuçlar doğuran ve süreklilik teşkil eden bir sorunu barışçıl bir çözüme doğru götüren bu sürecin hedeflerini destekliyoruz. Sürecin ilerleyişi dahilinde yardımcı olabileceğimiz noktalar olursa yardımımızı sunmaya hazırız, ancak en önemlisi, konunun temelde Türk toplumu tarafından tartışılması ve çözülmesi gereken bir iç mesele olduğu yaklaşımına sahibiz.

Ali Ünal: Sayın Büyükelçi, geçen Kasım ayında çözüm sürecine üçüncü bir tarafın dahil olması konusunda tartışmalar yaşandı, hatta Cemil Bayık üçüncü taraf olarak ABD’nin katılımından memnuniyet duyacaklarını söyledi. Bu konuya ilişkin yorumunuz nedir?

Büyükelçi John Bass: Az önce söylediklerime işaret etmek ve konunun her şeyden öte bir iç mesele olduğunu tekrarlamak istiyorum. Eğer bir noktada, Türkiye’de sürece dahil olan tüm taraflar, bir yarar sağlayacağımızı düşünürlerse, o zaman böyle bir talebi son derece ciddiyetle ele alır ve nasıl katkı sağlayabileceğimize bakarız. Ancak böyle bir talep söz konusu değilken…

Ali Ünal: Bu konuya ilişkin şimdiye kadar size ulaşan bir talep oldu mu?

Büyükelçi John Bass: Bana ulaşmadı, Washington’a da bu yönde bir talep gittiğine dair bilgim yok. Sanırım böyle bir şey olsaydı bilirdim.

Okan Müderrisoğlu:  ABD Ankara Büyükelçiliği’ne de bombalı saldırıda bulunan DHKP-C terör örgütü Washington için de “ortak düşman” olarak nitelendirilmişti. DHKP-C’nin eylem kapasitesinin kırılması için şimdiye dek hangi çalışmalar yürütüldü? Ankara ile işbirliğiniz ne düzeyde?

Büyükelçi John Bass: Öncelikle, büyükelçilikteki ve ABD hükümetindeki meslektaşlarım adına son saldırıda hayatını trajik şekilde kaybeden polis memuru Kumaş’ın ailesine ve yakınlarına başsağlığı diliyorum. Çarşamba günü gerçekleştirilen saldırıyı da geçen hafta Dolmabahçe önündeki saldırı girişimini de lanetliyoruz.

Bildiğiniz gibi, biz de kendi elçilik ailemiz içerisinde ABD’nin terör örgütleri listesinde yer alan bu örgütün saldırısına bizzat maruz kaldık. Hem söz konusu örgütün Türkiye’de saldırı gerçekleştirme kapasitesini ve yeteneğini, hem de Türkiye dışından yaptığı faaliyet planlamalarını ve oradaki operasyon alanını azaltmak için Türk devletinin ilgili makamlarıyla son derece yakın ve yoğun şekilde çalışmaya devam ediyoruz. Öyle görünüyor ki, bu son vakada, müşterek çabalarımıza karşın örgüt bu korkunç saldırıyı gerçekleştirmeyi başardı. Bizler, buradaki ortaklarımızla beraber gelecekte yeni saldırılar yaşanmamasını temin etmek için çok yakın ve yoğun çalışmayı sürdüreceğiz.

Okan Müderrisoğlu: Tekrar o olay için hem başsağlığı hem geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz, çok üzücü bir olaydı. Hem mali kapasitesinin azaltılması, para hareketlerinin kısıtlanması, Yunanistan başta olmak üzere üçüncü ülkelerden Türkiye’ye eylem koyacak bu tür teröristlerin gelmesinin önlenmesi yönünde ciddi bir istihbarat çalışması var diye biliyoruz, bunu destekleyecek ilave bilgi olursa almak isterim.

Büyükelçi John Bass:  Yürüttüğümüz faaliyetlerin etkinliğini tehlikeye atmak istemediğimden, detaylar üzerine konuşmak yerine genel olarak şunu söyleyebilirim ki, terörle mücadele alanındaki tüm çabalarımızın en temel bileşenlerden biri, terör örgütlerinin, barışçıl amaçlarla kurulmuş finansal ağları, normal bankacılık sistemlerini ve para taşımak, terör saldırılarına ilişkin planlama ve operasyon süreçlerini desteklemek için başvurdukları benzeri araçları kullanma yeteneklerini azaltmaya devam etmek. Bu son derece geniş kapsamlı bir süreç. Söz konusu faaliyetleri yürütürken, gerek küresel gerekse bölgesel anlamda pek çok değişik platformda çok çeşitli yeteneklerimiz ve istihbarat paylaşımımız bulunuyor. Türk devleti ile ikili olarak yürüttüğümüz faaliyetler, hem bizim hem Türkiye’nin hem de diğer ülkelerin, bu örgütlerin çeşitli yerlerden kaynak bulmasını engelleme yeteneğimizin önemli bir parçasını oluşturuyor.

Okan Müderrisoğlu: PKK hala ABD’nin terör örgütleri listesinde ve bugünkü veriler altında hala öyle kalmaya devam edecek mi?

Büyükelçi John Bass: Evet. Şu aşamada, PKK’yı nasıl adlandırdığımıza ilişkin tutumumuzu yeniden gözden geçirme gibi bir planımız yok.

Okan Müderrisoğlu:  Türkiye-ABD ilişkileri. Gerçi büyükelçi girişte biraz bahsetmişti, belki takviye birkaç cümle olabilir. “Model Ortaklık” olarak tanımlanan ABD-Türkiye ilişkilerinin şu anki durumu nedir? Model  Ortaklık’ın içi nasıl dolduruluyor?

Büyükelçi John Bass: En başta belirttiğim hususlara geri dönecek olursam, ortak güvenliğimiz karşısındaki pek çok farklı tehditle ve zorlukla başa çıkmak için birlikte çalışmamıza olanak sağlayan güçlü, sağlam ve derin bir ortaklığımız var. Bunun bir kısmını NATO çerçevesinde Afganistan’da, bir kısmını ise ABD ve Türkiye’nin yakın zamana kadar eşbaşkanlığını yürüttüğü ve terörün getirdiği zorluklarla mücadele eden ülkelere yardımcı olma ve bazı zorluklarla kendi kendilerine başa çıkma kapasitelerini geliştirme noktasında önemli bir araç olarak gördüğümüz Küresel Terörle Mücadele Forumu gibi bizimle hemfikir olan başka ülke kurumları vasıtasıyla gerçekleştiriyoruz. Bu çerçevede, en iyi uygulamalara ilişkin uzmanlık paylaşımı yapıldığı gibi, kendi toplumları içinde söz konusu yetenekleri geliştirmeye daha çok ihtiyaç duyan iki ortak olan ABD ve Türkiye’nin de aralarında bulunduğu çeşitli ülkeler tarafından yürütülen gönüllü eğitimler de gerçekleştirildi.

Türkiye’nin Somali devletine verdiği destek ve Afrika Boynuzu’ndaki istikrarsızlığı ve burada yürütülen deniz korsanlığı faaliyetlerini çözmek adına sergilediğimiz ortak çabaların yanı sıra, Türkiye’nin Libya’nın gelecekteki silahlı kuvvetlerini oluşturmak adına verdiği eğitim desteği de diğer önemli örnekler.

Tüm bunlar, geleneksel müttefikliğimizin yakın coğrafyası dışında bizleri tehdit eden sorunları çözmek, bu sorunları bulundukları yerlerde sonuçlandırmak ve gelecekte daha büyük tehditler haline gelmelerini önlemek için başvurduğumuz yöntemlerden sadece bir kısmı.

Benim bakış açıma göre, model ortaklığın en önemli özelliklerinden biri de sadece bugünün zorluklarına cevap verme konusunda birlikte çalışmak değil, yarının zorluklarının ortaya çıkmasını önlemek için birlikte çalışmak.

Ali Ünal: Kısa zaman önce Victoria Nuland stratejik bir ortaklığımız olsa da taktiksel konularda görüş ayrılıklarımız var. Sizin bakış açınız ile, bu ayrılıklar nelerdir?

Büyükelçi John Bass: Röportajın başında da belirttiğim gibi, her ilişkide o ilişkideki iki taraf devamlı olarak yüzde yüz anlaşamaz. Her zaman görüş ayrılıkları olacaktır. Kanaatimce, biz şu anda Suriye ve Irak konusunda bir dizi karmaşık, birbirine geçmiş sorunlara en iyi bakış açısının ne olduğuna dair görüş ayrılıkları yaşıyoruz. Burada bizim bakış açımıza göre Irak konusunda, ve devamında da Suriye’deki çatışma bağlamında, DEAŞ en güçlü tehdidi oluşturuyor. Bizim düşünce ve hareket biçimimiz gördüğümüz en ciddi tehdite karşı harekete geçmek yönünde. Ancak, buna odaklanmışken bile, Suriye’deki çatışma konusunda ortak perspektife sahip olduğumuz birçok konu da olduğunu hatırlamak önemli. İki hükümet de, uzun vadede bu ihtilafın askeri bir çözümü olmadığına inanıyorlar. İki hükümet de Cenevre Anlaşması’nı ve orada yer alan prensipleri temel alan diplomatik bir süreç sonucunda oluşturulacak siyasi bir çözüm olması gerektiğine inanıyorlar. Suriyeli muhalif gruplar ile iki hükümet de, kapasite artırımı, müzakereler yapılması, bu prensiplere dayalı bir çözüme ulaşılması konusunda yakınen çalışıyor; ayrıca iki hükümet de Suriye içinde Asad rejiminin saldırılarından köylerini ve evlerini korumaya çalışan muhalif kuvvetlere geniş bir çerçevede destek vermeye devam ediyor ve çözüme ulaşmak için siyasi müzakere ortamını yakalamak amacıyla, savaş alanında ilerleme kaydetmelerine olanak sağlıyor.

Ali Ünal: Bildiğiniz gibi ABD ve Türkiye ÖSO ordusunu eğitmek konusunda ortak karara vardı. Buradan hareketle, Türkiye ve ABD’nin Suriye konusundaki taktiksel farklılıklarını azalttığını söyleyebilir miyiz?

Büyükelçi John Bass: Bahsettiğiniz konu bizim halen detayları üzerinde çalıştığımız, burada Türkiye’de Suriye muhalefetini nasıl eğiteceğimiz ve donatacağımızı konuştuğumuz bir konu ve Suriye konusundaki ortaklığımızın önemli bir parçası. Aynı zamanda ortak perspektifimizin olduğu, ve Suriyeli muhaliflerin, IŞİD’den de gelse rejimden de gelse karşılaştıkları tehditlere karşılık verebilmek için kapasite artırımını gerçekleştirmesine yönelik olarak adanmış bir biçimde çalıştığımız bir konu.

Okan Müderrisoğlu: ABD ve Türkiye, Suriye’de Esat yönetiminin meşruiyetini kaybettiğini belirtmesine rağmen buffer zone, no fly zone gibi temel noktalarda görüş ayrılıkları niçin devam ediyor? Özgür Suriye Ordusu’na yönelik Türkiye’de eğit-donat  faaliyetlerine başlanması için ABD ile hangi mutabakata varıldı? Faaliyet ne zaman başlayacak? ABD’nin katkısı ne olacak? 

Büyükelçi John Bass: Az önce söylediğim gibi, bu eğitimleri nasıl gerçekleştireceğimiz ve bu unsurları nasıl donatacağımıza dair, bu programın net sonucu olarak Suriye’de sahada etkisi olan yetkin bir güç oluşması için, pratik detaylar konusunda hala çalışıyoruz. Tabii ki bu sürece dair çok fazla detay var, eğitilecek doğru kişileri tespit ederek başlamaktan, bir eğitim sürecine girilmesine ve eğiteceğimiz kişilerin kendini koruma ve Suriye’de savaş alanında etkili olma becerisine sahip olduklarından emin olmaya kadar. Ben geriye kalan detayların da altından kalkacağımızdan eminim; ki bunlar çoğunlukla bu eğitimi gerçekleştirecek olan askeri yetkililerin kendi aralarında, yakın gelecekte başlamamızı sağlayacak bir zaman dilimi konusunda  yaptıkları görüşmelerden oluşuyor. Ancak oldukça karmaşık bir süreç olduğundan ötürü, bir tarih öngöremiyorum. Programın detaylarına gelecek olursak, bununla ilgili size elle tutulur bilgiler vermemiz için öncelikle başlamamız gerekir diye düşünüyorum.

Okan Müderrisoğlu: Tampon bölge ve uçuşa kapalı bölge konusunda yakın gelecekte bir gelişme beklemek iyimserlik mi olur?

Büyükelçi John Bass: Türk hükümetinin anlayışını ele almaya devam ediyoruz  ki, tüm karmaşıklığıyla bu konsepti daha iyi anlayabilelim. Kullanılan terimler, ki alternatif olarak çok fazla terim kullanılıyor, hukuk temelinde çok farklı anlamlara gelebiliyor ve uygulama biçimi konusunda çok farklı pratik kurgular gerektiriyorlar. Tabii bir de söz konusu kurguya dahil olacak alandaki sivil nüfus açısından potansiyel sonuçları da var. Bu nedenle bu konseptlerin ne anlama geldiğini, nasıl uygulanacağını ve alandaki durumu değiştirmek konusunda ne faydası olacağını anlamak bizim açımızdan çok önemli. Bu noktada çok çeşitli olasılıkları daha iyi anlayabilmek için, Türkiye ile aramızdaki bu konuşmaların devam ettiğini söylemek isterim.

DSC_0903Okan Müderrisoğlu: ABD yönetimi, “Kobani düşecek” iddiasıyla PKK’nın Suriye kolu PYD’ye askeri malzeme desteğini de içeren bazı imkanlar sunmuştu. Bu tercih Ankara’nın tepkisini çekmişti, son durum nedir?

Büyükelçi John Bass: Öncelikle Suriye politikamızdaki temel yapıtaşlarından biri, geleceğin Suriye’sinin demokratik ve birleşik olması gerektiği. Ve geleceğin Suriye devletinin birleşik biçimde Şam’dan -ya da Suriyeliler’in seçeceği herhangi bir yerden, bu zamana kadar Şam başkent olduğu için bu örneği veriyorum – demokratik bir hükümet tarafından yönetilmesi.

Esad rejimine muhalefet eden tüm grupların, en önemlisi ılımlı Suriye muhalefeti içinde olanların, ancak Suriye muhalefetine destek verebilecek tüm grupların, gelecek için bu vizyona sahip olmaları gerektiğini düşünüyoruz ve onları geleceğin birleşik ve demokratik Suriye’sine bağlı olmaya çağırıyoruz. Bunun geniş çaplı Suriyeli muhalefet gruplarından beklediğimiz şeylerden biri olduğunu hatırlatmak önemli; buna PYD de, kendini Suriyeli bir muhalefet grubu olarak tanımladığı sürece, dahil.

Kobani konusunda ise, bizim açımızdan Kobani’nin IŞİD ya da DEAŞ ile çatışmada önemli bir alan olarak ortaya çıkması, DEAŞ’in bu coğrafyaya bu kadar çok güç yığması nedeniyle oldu; ve bu bize, bu alanda operasyon yapmak konusundaki ısrarları nedeniyle, becerilerini ve savaşçı sayılarını azaltma konusunda bir fırsat sundu. Yani bizim açımızdan Kobani, son birkaç aydır, şu noktaları gerçekleştirebildiğimiz önemli bir yer oldu: Birincisi, IŞİD’in ilerleyişini durdurmak; ikincisi, işgal ettiği toprakları genişletmesini ve buralardaki kaynakları kullanmasını sağlayacak kapasitesini azaltmak; üçüncüsü, hareket gücünü diğer yöne kaydırmaya başlamak. Bazılarının Kobani’nin tek bir yer olduğunu düşündüğünü biliyorum. Bence Kobani’de peşmerge birliklerinin de desteği ile gerçekleşen ve gerçekleşmekte olanları; birçok koalisyon unsurunun IŞİD’e karşı Irak ve Kürt Bölgesel Yönetimi emniyet güçlerine destek verdiği Sincar, Beiji ve Anbar gibi şehirlerde olanlarla beraber, daha geniş bir bağlamda görmek önemli. Bu parçaların her birini ayrı ayrı değerlendiremeyiz; hepsi  IŞİD’in kapasitesini ve hareket alanını azaltmaya yönelik plan ve çabanın bir parçası.

Okan Müderrisoğlu: IŞİD hala Esad’a göre öncelikli tehdit mi? Hava saldırılarının DEAŞ’a karşı savaşta bir sonuç vereceği düşünülüyor mu? Yeni askeri yada diplomatik seçenekler de konuşuluyor mu?

Büyükelçi John Bass: DEAŞ’la olan savaş birçok değişik parçalardan oluşan bir girişim. Hava saldırıları bunun sadecebir parçası. Bunlar, IŞİD’in manevra kabiliyetini azaltmak, güçleri belli alanlarda toplamak ve yönettiği alanı daraltmak için koalisyon olarak yaptığımız girişimlerin bu ilk kısmının önemli bir parçası oldu. Dönüp geçmiş açıklamalara bakarsanız da, hiçbir Amerikalı üst düzey askeri ya da siyasi yetkilinin hava saldırılarının bu sorunu çözeceğine dair bir açıklamasını göremezsiniz. Hava saldırılarının yalnızca IŞİD’in kapasitesini ve sahip olduğu alanı genişletme ve kontrol etme becerisini azaltmakta önemli bir ilk adım olduğunu söylediklerini görürsünüz. Bu ilk aşamayla ilgili çalışmalar devam ederken, bir yandan da Irak hükümeti ve Kürt Bölgesel Yönetimi hükümeti ile, DEAŞ karşısında kaybedilen toprakları geri almak ve bu toprakları elde tutmak için gerek mevcut eğitimleri genişleterek, gerekse yeni eğitim programları geliştirerek ve uygulayarak emniyet güçleri oluşturmak ve görevlendirmek, ayrıca DEAŞ tarafından yıkılan toplulukların yeniden yapılanmalarını ve bu bölgelerdeki insanların hayatlarına devam edebilmelerini sağlamak için görüşmelerimiz de devam etti. Bu biraz zaman alacak ancak biz ısrarcı olacağız ve dikkatimizi dağıtmayacağız. Yani hava saldırıları yaptıklarımızın sadece bir bölümü. Bu sorunu çözmek için tüm koalisyon ortaklarımızla, buna Türkiye hükümeti de dahil, yakınen çalışmaya devam ediyoruz.

Basın Ataşesi Joe Wierichs: Sanırım 1 soru için zamanımız kaldı.

Okan Müderrisoğlu: İslamofobi ve yükselmekte olan ırkçılık hakkında konuşalım.  Bugünkü Paris saldırısını da dikkate alarak, fikirleriniz nedir? Daha sonra bir soru daha sorabiliriz.

Büyükelçi John Bass: Tabii ki herhangi bir nüfus veya bir grup kişinin inançları, etnik kökenleri, siyasi  ya da herhangi bir konudaki görüşleri nedeniyle ayrımcılığa uğramasına karşıyız. Kişiler veya gruplar, dini kimlikleri, inançlarını açıklamaları, dünya olayları ya da yaşadıkları yerdeki olaylar konusunda inançlarından ileri gelen fikirlerini beyan ettikleri için, tehdit edildiğinde ya da zulümle karşılaştığında bu bizi endişelendiriyor. Bu Amerika’da da geçerli, Avrupa’da da geçerli, Türkiye’de de geçerli. Yıllık değerlendirmelerimize, insan hakları ya da dini özgürlük raporlarımıza bakarsanız; bu gibi olaylar karşısındaki tavrımız nettir ve bunlar bizim için endişe vericidir. Bu Islam dinine mensup kişiler kendilerini bu durumla karşı karşıya bulduğunda da geçerlidir. İnançtan kaynaklanan herhangi bir zulüm ya da şiddetin zorlu tarafı, tek bir olaya odaklanmak yerine, herhangi bir zamanda, toplumun genelinde nasıl bir tepkiye yol açtığına odaklanmaktır. Örneğin Almanya’da bazı rahatsız edici olaylar gördük, ama Alman hükümetinden ve, bu durumdan kendileri de rahatsız olan ve bu durumun toplumlarında yaygın olan anlayışa dönüşmemesini isteyenlerden de, güçlü bir tepki geldiğini hatırlamak önemli. Bence Türkiye’de de olsak, Almanya ya da ABD’de de, demokratik yönetişimin temel yapı taşlarına, evrensel insani değerlere inananların, bu değerleri uygulama ve toplumlarımızda bu değerlerin tehdit edildiğini gördüğümüzde, sesimizi yükseltme zorunluluğumuz var. Umarım,  bu gibi örneklerin yaşandığı; İslam ya da Yahudi karşıtlığının görüldüğü, baskın bir siyasi parti ya da düşünce biçiminin azınlık konumundaki başka bir siyasi düşünceyi tehdit ettiği her toplumda, bu söylediklerimi görmeye devam ederiz.

Okan Müderrisoğlu: Türkiye’de süregelen medya ve ifade özgürlüğü tartışması konusunda ve bu tartışmanın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tavrı ve sözleriyle bağlantı kurulması konusunda büyükelçi ne düşünüyor?

Büyükelçi John Bass: Bence bu çok önemli bir tartışma ve bu tartışmanın, taraflardan birinin ya da diğerinin özgürce konuşurlarsa bunun birtakım sonuçları olacağından korkmadan sürdürebiliyor olmaları önemli. Biz ifade ve basın özgürlüğünün her sağlıklı, canlı ve demokratik toplumun yapı taşlarından biri olduğuna güçlü biçimde inanırız. ABD’de bir deyiş vardır, “En iyi dezenfektan güneştir” diye. Hareketlerinin sonuçlarına, vatandaşlarının bakış açıları ve fikirlerine aldırış etmeksizin eylemlerde bulunan bir hükümeti denetlemenin en iyi yöntemi de, medyanın haber araştırma, bulgularını açıklama ve halkı olan biten konusunda bilgilendirme özgürlüğüne bakmaktır. Bizim açımızdan toplumun çok farklı görüşlerdeki medya kaynaklarını içerebilmesi, hepsinin eşit muamele görmesi, hükümet yetkililerine, kurumlarına ve toplumda ne olduğuna dair bilgiye aynı erişim mesafesinde olması ve bu görüşleri okuyucularına aktarabilmesi, özgür fikirler pazarında okurlarını bilgilendirebilmesi çok önemli.

Okan Müderrisoğlu: Putin’in Türkiye ziyareti ve Ukrayna’daki durum ile ilgili bir değerlendirme olursa da sevinirim.

Büyükelçi John Bass: Ukrayna ile ilgili olarak kısaca şunu söyleyebilirim.Avrupa’daki tüm ülkelerin kendi geleceklerini belirleme özgürlüğüne sahip olması gerektiğine güçlü biçimde inanıyoruz ve siyasi, ekonomik, diplomatik ya da güvenlik alanındaki ilişkilerindeki seçim özgürlüğü de bunun önemli bir parçası. Soğuk Savaş sonrası, ve açıkçası Soğuk Savaş’ın bitiminden de öncesinden beri, siyasetimizin temel yapı taşarından biri bu oldu. Son 25 yıldır da Türkiye ve NATO üyeleri ve bölgedeki ortaklarımız ile de çalıştığımız alanlardan biri bu. Bu bağlamda Rusya’nın yasadışı biçimde Kırım’ı topraklarına katmasından ve Doğu Ukrayna’daki davranışlarından bu denli rahatsız olduk; ve bu bağlamda Avrupa Birliği ile birlikte bu davranıştan sorumlu olan Rus sektörlerine ve Rus kişilere hayli güçlü yaptırımlar uygulama yoluna gittik. Bir taraftan Rus hükümetine Kırım’daki yasadışı işgalini sonlandırması için çağrı yaparken, diğer yandan Minsk Anlaşması’nın tüm şartlarıyla uygulanmasını da umuyoruz.

Okan Müderrisoğlu: Teşekkür ediyoruz. ABD’den yakın bir tarihte askeri ya da diplomatik herhangi bir ziyaret var mı?

Büyükelçi John Bass: Bence gelecek yılda da önceki yıllarda gördüğümüz ritm, etkileşim ve bağlantıyı görmeyi bekleyebilirsiniz. Geçtiğimiz yıl, Türkiye’de, ABD’de ve başka yerlerde liderlerimiz arasında önemli etkileşimlere sahne olmuştu. Bu yıl da bunun devam edeceğini düşünüyorum.

(10-11 Ocak tarihlerinde Sabah Gazetesi’nde yayınlanmıştır:http://www.sabah.com.tr)