Dışişleri Bakanı’nın Sincan’daki Mezalimlerle ilgili Tespitleri

Basın açıklaması
Dışişleri Bakanı Michael R. Pompeo
19 Ocak 2021

Amerika Birleşik Devletleri, menfur insan hakları ihlallerini gerçekleştirenlerin hesap verebilmesini sağlama konusunda dünyaya öncülük etmiştir. Nürnberg Davaları’ndan, 1948 yılında yaratılan Soykırım Sözleşmesi’ne, IŞİD’in Yezidilere, Hıristiyanlara ve Irak ve Suriye’de yaşayan diğer dini azınlıklara son dönemde uyguladığı soykırıma ilişkin deklarasyona varıncaya kadar Amerikalılar kötülüğün susturduğu kişilerin sesi olmuş ve hakikat, hukukun üstünlüğü ve adalet için haykıran insanların yanında yer almıştır. Tüm bunları, uluslararası bir mahkeme, çok taraflı bir kurum ya da iç siyasi bir mesele nedeniyle bu şekilde hareket etmek mecburiyetinde olduğumuz için değil, yürütülen bu mücadelelerin doğru olduğuna inandığımız için yapıyoruz.

Geride bıraktığımız dört yıl içerisinde, Yönetimimiz, Çin Komünist Partisi’nin mahiyetini ifşa etmiş ve ÇKP’yi, beyin yıkama ve kaba kuvvet yoluyla, yönetimden uzun zamandır muztarip olan Çin halkı üzerinde hakimiyet tesis eden Marksist ve Leninist bir rejim olarak tanımlamıştır. ÇKP’nin, Batı Çin’deki Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşayan ve Müslüman bir azınlık grubu olan Uygur halkına yönelik muamelesini yakından takip ettik. ÇKP, tüm inanç gruplarına mensup insanlara karşı derin bir düşmanlığı ortaya koyarken, Parti’nin, Uygurlara ve diğer etnik ve dini azınlık gruplarına karşı giderek artan baskıcı muamelesini de büyük bir dehşet içerisinde izledik.

ÇKP’nin Sincan’da yürüttüğü faaliyetlerle ilgili olarak ortaya koyduğumuz son derece kapsamlı belgeler, Mart 2017’den bu yana Çinli yerel makamların, Uygur Müslümanlarına ve etnik Kazak ve Kırgızların da içinde olduğu diğer etnik ve dini azınlık mensuplarına karşı uzun yıllardır devam eden baskı kampanyasını ciddi ölçüde tırmandırdığını teyit etmektedir. ÇKP’nin gayrı ahlaki, toptancı politikaları, uygulamaları ve ihlalleri, özellikle demografik ve etnik bir grup olarak Uygurlara karşı ayrımcılık yapmak ve Uygurları gözetime tabi tutmak, Uygurların seyahat, göç etme ve okula gitme özgürlüklerine kısıtlama getirmek ve Uygurları toplanma, konuşma ve ibadet gibi diğer temel insan haklarından mahrum bırakmak amacıyla sistemli bir şekilde düzenlenmiştir. ÇKP yetkilileri, Uygur kadınları üzerinde, zorunlu kısırlaştırma ve kürtaj uygulamalarını gerçekleştirmiş, Uygur kadınlarını Uygur olmayan kişilerle evlenmeye zorlamış ve Uygur çocuklarını ailelerinden ayırmıştır.

Parti yetkilileri, uluslararası gözlemcilerin herhangi bir engelle karşılaşmaksızın Sincan’a girmelerine izin vermemiş ve Uygurların kötüye giden durumlarına ilişkin güvenilir raporları kınayarak, eğitim, terörle mücadele, kadınların güçlendirilmesi ve yoksulluğun azaltılması projelerine katılan mutlu Uygurlar şeklinde hayali hikayeler uydurmuşlardır. Kendi halklarına çok daha karanlık mesajlar veren Parti yetkilileri, Uygurları “habis tümörler” şeklinde tasvir etmiş, Uygurların inancını “bulaşıcı vebaya” benzetmiş ve “tarlada mahsullerin arasına saklanmış yabani otları tek tek kökünden söküp ayıklayamazsınız, bu yabani otların tamamını yok etmek için tarlaya kimyasal madde sıkmanız gerekir” diyerek Parti’ye sadık olan kişilerin vurucu darbeyi indirmelerini öğütlemişlerdir.

Müttefik Kuvvetleri, Nazi toplama kamplarındaki korkunçlukları ifşa ederken, bu korkunç olaylara karşı tepki gösteren uygar dünya hep bir ağızdan “Bir daha asla” nakaratını tekrar ediyordu. Bir mezalimin, geçmişte gözlemlediğimizden farklı bir şekilde yapılıyor olması, bu mezalimi önemsiz kılmaz. Bu çerçevede bugün, aşağıdaki tespitlerde bulunmak istiyorum:

  1. Mevcut gerçekleri dikkatli bir şekilde inceledikten sonra, sadece Mart 2017’den bu yana Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) idaresi ve kontrolü altında bulunan Çin Halk Cumhuriyeti’nin (ÇHC), insanlığa, Sincan’da yaşayan (ağırlıklı olarak) Uygur Müslümanlarına ve diğer etnik ve dini azınlık gruplarının mensuplarına karşı suç işlediğini tespit ettim. Halen devam eden bu suçlar arasında: bir milyondan fazla sivilin keyfi olarak hapsedilmesi ya da ciddi ölçüde fiziksel hürriyetlerinden mahrum bırakılması, zorunlu kısırlaştırma, keyfi olarak göz altında bulunan çok sayıda insanın maruz kaldığı işkenceler, zorla çalıştırma ve din ya da inanç özgürlüğüne, ifade özgürlüğüne ve hareket özgürlüğüne karşı zalimce kısıtlamalar yer almaktadır. 2. Dünya Savaşı’nın sonunda kurulan Nürnberg Mahkemeleri, insanlığa karşı suç işleyen failleri, Sincan’da işlenen suçlara benzer suçlar nedeniyle kovuşturmaya tabi tutmuştu.
  2. Bunlara ilaveten, yine mevcut gerçekleri dikkatli bir şekilde incelememin ardından, Çin Komünist Partisi’nin idaresi ve kontrolü altındaki Çin Halk Cumhuriyeti’nin (ÇHC), Müslüman Uygur halkı başta olmak üzere Sincan’daki diğer etnik ve dini azınlıklara karşı soykırım suçu işlediğini tespit ettim. Bu soykırımın hala devam ettiğine ve Çin’in parti devletinin Uygurları ortadan kaldırmaya yönelik sistematik bir çaba içinde olduğuna tanıklık ettiğimize inanıyorum. Dünyanın ekonomik, askeri ve siyasi açıdan en büyük ikinci ülkesini yöneten yetkililer, ülkelerinin aynı zamanda küresel bir lider olduğu iddiasını dile getirerek uluslararası sistemi kendi imajları doğrultusunda yeniden şekillendirmeye çalışırken, risk altındaki bir etnik ve dini azınlık grubunun zorla asimile edilmesi ve en nihayetinde silinerek ortadan kaldırılması çabası içinde olduklarını net bir şekilde ortaya koymuşlardır.

Amerika Birleşik Devletleri, ÇHC’ni keyfi olarak göz altında tutulan tüm insanları derhal serbest bırakmaya ve toplama ve gözaltı kamplarını, ev hapsi ve zorla çalıştırma uygulamalarını lağvetmeye; zorunlu kısırlaştırma, zorunlu kürtaj, zorunlu doğum kontrolü ve çocukların ailelerinden koparılması da dahil olmak üzere zorunlu nüfus kontrolü önlemlerini durdurmaya; insanların göz altında tutulduğu yerlerde tüm işkence ve ihlallere son vermeye; Sincan’da ve Çin’in diğer bölgelerinde yaşayan Uygurlara ve diğer dini ve etnik azınlık gruplarının mensuplarına karşı yürütülen zulme son vermeye ve Uygurlar ile zulme uğrayan diğer azınlık gruplarına seyahat ve göç etme hakkı tanımaya davet etmektedir.

İlgili tüm çok taraflı ve adli kuruluşları da, ABD’nin, bu mezalimlerden sorumlu olanların hesap vermesini sağlama yönündeki çabalarına katılmaya davet ediyoruz. Sincan’da devam etmekte olan mezalimleri soruşturmaya ve bu mezalimlere ilişkin bilgileri toplamaya devam etmeleri ve elde edilen delilleri, kanunun izin verdiği ölçüde ilgili mercilere ve uluslararası topluma sunmaları yönünde ABD Dışişleri Bakanlığı yetkililerine gerekli talimatları verdim. Amerika Birleşik Devletleri, Sincan bölgesinin genelinde uygulanan baskıların mevcut yapısını finanse eden üst düzey ÇKP liderleriyle devlet işletmelerine karşı bir dizi yaptırım uygulayarak bu konuda sesini yükseltmiş ve kendi namına gerekli adımları artmıştır.

Amerika Birleşik Devletleri, Komünist Parti’nin ve Parti Genel Sekreteri Xi Jinping’in gerçeklere perde çekme, propaganda ve zor kullanma gibi yollarla gizlemeye çalıştığı şeyleri gün yüzüne çıkarmak için kapsamlı bir çalışma yürütmüştür. Pekin’in Sincan’da yürüttüğü mezalimler, Uygurlara, Çin halkına ve dünyanın her yerindeki uygar halklara yönelik bir hakaret niteliğindedir. Buna sessiz kalmayacağız. Çin Komünist Partisi’nin insanlığa, kendi halkına karşı soykırım ve suç işlemesine izin verilirse, ÇKP’nin bundan cesaret alıp, çok da uzak olmayan bir gelecekte özgür dünyaya yapabileceklerini düşünmenizi istiyorum.