Dünya Gazetesi Ankara Temsilcisi Ferit Parlak’ın ABD Hazine Müsteşarlığı Terör ve Finansal İstihbarattan Sorumlu Müsteşar Vekili Adam J. Szubin İle Ge

Dünya Gazetesi Temsilcisi Ferit Parlak: Londra’da Aralık ayında yaptığınız bir konuşmada, “Türkiye’nin Suriye sınırını iyi denetlemesi gerekir” şeklinde bir uyarınız olmuştu. Sınırdan girişlerden, gerek güvenlik gerekse ekonomik yönden olumsuz etkilenen Türkiye başka neler yapabilir?

Müsteşar Vekili Adam Szubin: Öncelikle şunu söylemek isterim ki, Türkiye, IŞİD’in şiddet içeren terörünün etkilerini, Türk vatandaşlarının hayatlarını da etkileyen bir şekilde, trajik bir biçimde ve çok yakından hissetmiş olan bir ülke. Bu nedenle, Türkiye’nin bu sorunla doğrudan ve her gün karşı karşıya olduğunun farkındayız. Türkiye ile Suriye arasındaki sınır önemli bir konu, çünkü bu IŞİD’in hem savaşçı ve para geçişini hem de geçmişte petrol gibi ürünlerin geçişini sağlamak için kullanmaya çalıştığı bir zafiyet noktası. Ancak, Türk hükümetinin, sınır kontrolünü sıkılaştırma ve IŞİD’in savaşçı ve mal geçişini sınırlandırma konularında son derece etkili adımlar attığını gördük ve söz konusu tehdite yoğun şekilde odaklanmış olduğuna inanıyoruz.

İzin verirseniz, bu konuyla ilgili son bir eklemede bulunmak istiyorum. Türk hükümetinin, petrol satın almak suretiyle IŞİD’i bir şekilde finanse ettiğine yönelik iddialardan haberdarız. Türk hükümetinin IŞİD’den petrol aldığına dair kesinlikle hiçbir kanıt görmüyoruz ve Türkiye’nin sınırdan tanker geçişlerine çok etkili bir şekilde son verdiğine inanıyoruz.

Dünya Gazetesi Temsilcisi Ferit Parlak: İkinci sorum şu; IŞİD’in, petrol gelirlerinin artmasıyla birlikte, Türkiye başta olmak üzere birçok ülkeye yönelik oluşturduğu tehdit nasıl ortadan kaldırılabilir? IŞİD petrolünün Türkiye’ye de girdiği yönünde daha önce iddialarda bulunmuştunuz. Bu konuda somut bir tespitiniz var mı?

Müsteşar Vekili Adam Szubin: Sorunuzun ikinci kısmını bir önceki sorunuza cevabımda yanıtladığımı düşünüyorum. Geçmişte sınırdan tanker geçişlerinin gerçekleşmiş olma ihtimali bulunsa da, Türk hükümetinin buna son verdiğine inanıyoruz.

Sorunuzun ilk kısmına gelecek olursam, IŞİD’in petrol ve doğalgaz üretimi ve satışı, örgüte yılda yüz milyonlarca dolar gelir sağlayan önemli bir kaynak oldu. Ancak bununla beraber, IŞİD’e karşı savaşan koalisyona mensup ülkeler bu gelirleri sekteye uğratmak ve IŞİD’in elinden almak için an itibariyle yoğun çabalar gösteriyor. Bu çabaların en önemli boyutu da IŞİD’in petrol ve doğalgaz alt yapısını yok etmek amacıyla yürütülen askeri operasyonlar. Koalisyonun yürüttüğü bu operasyonun ismi “Gelgit Dalgası 2” [Tidal Wave 2] ve bu ismin ilginç yanı, İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman ordusunun Romanya’dan petrol temin etme çabalarına karşı gerçekleştirilen operasyondan gelmesi. Söz konusu operasyonda şu ana kadar düzinelerce hava operasyonu gerçekleştirildi ve petrol kuyuları, rafineriler, ayrıştırma ve işleme tesisleri gibi altyapı unsurlarının yanı sıra petrol ve doğalgazı taşıyan tanker ve kamyonlar da yok edildi. Bu operasyonların bahsettiğimiz bu önemli gelir akışı üzerinde büyük ve yıkıcı bir etkisi olduğuna inanıyoruz.

Bu konuyla ilgili iki noktaya daha değinmek isterim. Birincisi, IŞİD’in, kontrolü altındaki bölgede gerek enerji gelirleri ve para hareketleri, gerekse buralardaki işyerleri ve bireylere getirdiği vergiler aracılığıyla büyük gelirler elde edebilmesine rağmen, şunu da unutmamalıyız ki, bu örgüt, koalisyona ve Irak güvenlik güçlerine karşı birden fazla cephede yürüttüğü savaş nedeniyle sürekli bir finansmana ihtiyaç duyuyor. Rusya’nın bu grubu hedef alan operasyonları da söz konusu ve bu askeri operasyonu finanse etmek son derece pahalı bir iş. Bunun yanında, sözde bir devlet yönetmeye de çalışıyorlar; elektrik ve su hizmetlerini kesintisiz bir şekilde sağlamak ve maaş ödemek de maddi açıdan son derece külfetli işler. Bu nedenle, eğer bizler paralarının büyük bir kısmını ellerinden alabilirsek, bu onlarda gerçek bir endişe yaratmaya başlayabilir ve IŞİD’i zor kararlar almak durumunda bırakabiliriz. Bu ay içerisinde gördüğümüz bir bildiriye göre, IŞİD, savaşçılarına maaşlarında yüzde 50 oranında bir kesinti beklemeleri gerektiğini söyledi. Bu, IŞİD için sürdürebilir bir durum değil ve bu nedenle, bizler bu konuyu gerçek bir zafiyet olarak değerlendiriyoruz.

İkinci nokta ise, kısaca anlatacak olursam, Türkiye ve koalisyonun neler yapabileceğine ilişkin sorunuz. Bir diğer önemli zafiyet noktası da şu; IŞİD, gelir elde ettikten sonra, çoğu zaman bu parayı kontrolü altındaki bölgenin dışında harcamak durumunda. Bu parayı Kuzey Afrika ya da Asya’da kendisiyle ilişkili gruplara göndermeye çalışıyor; doğalgaz ve petrol kuyularını idame ettirecek teknolojinin yanı sıra silah ve iletişim ekipmanı satın almak zorunda ve bu durum da örgüt açısından kırılganlık yaratan bir husus. Bizler koalisyon olarak, IŞİD’in bölgesinden para çıkarmasını ve bu parayı finansal sisteme katmasını engelleyecek çabaları yakın bir birlik içerisinde sergilemeliyiz.  Bu durum, finansal sistemlerini denetleme ve IŞİD’in bu sistemleri suistimal etme girişimlerini engelleme noktasında Türkiye gibi IŞİD kontrolündeki bölgelere sınırı olan ülkelerin olağanüstü derecede hayati bir rol oynadığı bir konu.

Dünya Gazetesi Temsilcisi Ferit Parlak: Tüm dünya ekonomisinin “kara para” ile ayakta durduğuna dair iddialara nasıl bakıyorsunuz? Kayıtdışı paranın dünya çapındaki hacmi ile ilgili tahmininiz nedir?

Müsteşar Vekili Adam Szubin:  Sadece bu soru üzerine bile başlı başına bir röportaj yapabiliriz. Bildiğiniz gibi benim birimim, yasadışı finansman olarak da adlandırdığımız kara parayla ilgili, uyuşturucu madde kaçakçılığından kötü niyetli siber faaliyetlere, terör finansmanından kitle imha silahlarının yaygınlaşmasına ve elbette İran ve Suriye’deki Beşar Esad rejimi gibi rejimlerin oluşturduğu tehditler ve bu tür hükümetlerin insan hakları ihlallerini de kapsayan tüm tehditler üzerinde yoğunlaşıyor. Bu açıdan, bu çok geniş bir konu. Dünya çapındaki parayla ilgili sizinle paylaşabileceğim güvenilir bir tahminim yok. Çok geniş bir aralıkta değişen tahminler yapıldığını görüyorum. Fakat şunu söyleyebilirim ki, söz konusu paranın hacmi çok ama çok büyük. Dolayısıyla bu durum, devletlerimiz ve finansal kurumlarımızın finans sistemlerimizi etkili şekilde savunmaları ve terörü finanse edenler ile uyuşturucu çeteleri gibi kötü niyetli aktörlerin finansal sistemimizin dışında tutulmasına yönelik hedef odaklı önlemler alınması için gerek ABD gerekse Türkiye’deki dostlarımızın da aralarında bulunduğu ortaklarımız tarafından sergilenen çabaların daha da arttırılması gerektiğini gösteriyor.

Dünya Gazetesi Temsilcisi Ferit Parlak:  Türkiye denilince aklınıza ilk ne geliyor? Kara para mı, terör mü? Bahsettiğimiz sorunlarla ilgili olarak soruyorum…

Müsteşar Vekili Adam Szubin: Türkiye denilince aklıma gelen ilk şeyi sorduğunuzda “bir gülümseme” diye yanıtlamak istiyorum. Bu ülke ve bu ülkenin insanlarına dair şahsen çok samimi duygulara sahibim. Sadece iş bağlamında değil, kişisel olarak da Türkiye’yi pek çok kez ziyaret ettim ve dünya üzerinde ziyaret ettiğimde Türkiye’den daha fazla keyif aldığım çok az yer var. Kültürü ve insanları açısından… Türkiye inanılmaz bir ülke.

İşimle ilgili olarak da Türkiye, karşı karşıya bulunduğumuz tehditlerin pek çoğu bakımından, hem finansal bir bölge olarak önemi, hem de ticareti ve coğrafi konumu dolayısıyla bizim için vazgeçilmez bir ortak. Bu nedenle, gerek Suriye ve İran olsun, gerekse terörün finansmanı ya da kayıtdışı para kaçakçılığı konusunda olsun, benim birimimin alanına giren neredeyse bütün tehditler konusunda hükümetiniz ve Türk finans kurumlarıyla beraber çalışıyoruz. Türkiye, bu konuların tamamında hayati bir ortak ve açıkçası Türk hükümetinden ortaklarımla görüşmek ve bu çabaları ilerletmek amacıyla bugün Ankara’da bulunmamın sebebi de bu.

Dünya Gazetesi Temsilcisi Ferit Parlak: İran konusuna değindiniz. Son sorum şu; İran’a uygulanan yaptırımların kaldırılmasıyla bölgede nasıl bir para trafiği oluşmasını bekliyorsunuz?

Müsteşar Vekili Adam Szubin: Şu anda ilginç bir dönüm noktasındayız. Kısaca KOEP de dediğimiz Kapsamlı Ortak Eylem Planı kapsamındaki uygulama evresini geride bıraktık. Böylelikle, İran’ın muhtemel bir nükleer silaha giden yolları kapatma noktasında büyük önem arz eden adımların hepsini attığını şu anda teyit etmiş durumdayız. Bunun önemi göz ardı edilmemeli. İran’ın denetlenmeyen ve kısıtlanmamış bir nükleer programa sahip olmasının oluşturduğu tehdit, tüm dünya için, özellikle de bu bölge için son derece önemli bir konuydu ve bölgeyi gerçekten istikrarsızlaştıracak bir güce sahipti. Şu anda bu tehditin ortadan kalmış olduğu gerçeği, İran’ın nükleer silah edinebilme süresinin dörde katlanmış olması ve önümüzdeki on beş yıl içinde ve sonrasında nükleer silah programı yürütebilme imkanına sahip olmamasının bizler için, Türkiye için ve dünya için çok değerli bir gelişme olduğuna inanıyorum.

Bildiğiniz gibi, bunun karşılığında yaptırım rejiminde önemli değişiklikler var. Bu değişiklikler, İran’ın ham petrol, doğalgaz ve petrokimya ürünlerini satışını engelleyen uluslararası yaptırımların yanı sıra nakliye, ticaret, ulaşım ve otomotiv sektörleri üzerindeki daha geniş kapsamlı yaptırımların kaldırılmasını da içeriyor. İran’ın bu anlaşmadan fayda sağlaması için gerçek bir potansiyel var. Tarihsel açıdan Türkiye İran’la önemli miktarlarda ticareti olan bir ülke ve bu anlaşmanın bir sonucu olarak Türkiye’nin İran’la ticaretinin arttığını göreceğimizi düşünüyorum.

ABD açısından bakılacak olursa, biz İran ile ticaretimizi arttırmayacağız. ABD ve İran arasındaki ikili yaptırımlarımız büyük ölçüde varlığını koruyor, çünkü ABD, İran’ı hala teröre destek veren bir ülke olarak görüyor ve ABD menşeli şirket ve bankaların İran’la iş yapmasını veya ABD üzerinden para geçişini yasaklamayı sürdürüyoruz. Fakat bu durumda dahi, İran’ın bu anlaşmadan fayda sağlaması için gerçek bir potansiyel var. ABD, önümüzdeki dönem için de üçüncü ülkelerin İran ile izin verilen nitelikte ticari ilişkiler yürütmesini engelleme pozisyonunda değil.